Arabesk Radyo

Latin Amerika sinemasında bir dönüm noktası

2000’lerin başlarında, Latin Amerika sineması dünya sahnesinde tamamen farklı bir sesle konuşmaya başladı. Daha önce sadece festivallerde ve küçük sinemalarda izlenen filmler, artık global kitleler tarafından izleniyor, tartışıyor, ödüller kazanıyordu. Bu değişim, City of God gibi filmlerle başlamadı, ama bu filmle patladı. Rio de Janeiro’nın favelalarında yaşayan çocukların hayatını gösteren bu film, sadece bir suç dramı değildi. Bir toplumsal çığırın açılmasıydı.

1990’ların sonunda Latin Amerika sineması çöküşün içindeydi. Brezilya’da 1970’lerde %35 olan yerel film payı, 1991’de %0,5’e düşmüştü. Yılda sadece birkaç film üretiliyordu. Telenoveller, halkın dikkatini tamamen çekmişti. Ama 2000’lerde, genç yönetmenler, kendi toplumlarının gerçekliğini, Hollywood’un tekniklerini kullanarak anlatmaya başladı. Ve bu kez, sadece sanat sineması izleyicileri değil, dünya çapında milyonlarca kişi bu filmleri izledi.

City of God: Gerçeklik, stili ve bir favelanın sesi

City of God (2002), Fernando Meirelles ve Kátia Lund’un yönettiği bu film, 1960’lardan 1980’lere kadar Rio’daki Cidade de Deus favelasında geçen 30 yıllık bir öyküyü anlatıyor. Hikâye, bir çocuk olan Rocket’in, şiddetin içine çekildiği ve bir suç baronu olan Li’l Zé’nin yükselişiyle başlıyor. Film, Pulp Fiction tarzı bölümlere ayrılmış, hızlı kesimlerle, elde tutulan kamera hareketleriyle ve donmuş anlarla izleyiciyi sarsıyor.

Yönetmenler, profesyonel aktörler yerine, favelalardan doğrudan gençler seçtiler. Gerçek hayatlarından gelen korkular, öfke ve umutlar, ekran üzerinde doğrudan yansıdı. Çekimler için 50’den fazla yerel genç, kamera operatörü, asistan ve kostüm tasarımcısı olarak eğitildi. Bu, sadece bir film değil, bir toplumsal girişimdi. Ama bu girişimin sonunda, çoğu genç, film çekimleri bittikten sonra yalnız bırakıldı. 15 yıl sonra, bazı çocuk oyuncuların hâlâ şiddet ve yoksulluk içinde yaşadıkları öğrenildi.

İnternet üzerindeki 1,7 milyon kullanıcı yorumu, bu filmi “sert, gerçek ve sonuna kadar sarsıcı” olarak tanımlıyor. Bir Brazilyalı izleyici, Reddit’te şöyle yazdı: “Cidade de Deus’e yakın bir yerde büyüdüm. Bu film, bana sadece bir film değil, bir aile hikâyesi gibi geldi. Dünyanın bizi istatistik olarak değil, insan olarak görmesi ilk kezdi.”

Bir hizmetkar, küçük bir kızın ayakkabı bağlamasına yardımcı oluyor, sessiz bir evde.

Sanat mı, yoksa yoksulluk görselliği mi?

Her büyük başarıyla birlikte eleştiriler de geliyor. Bazı eleştirmenler, City of God’un şiddetin estetikleştirildiğini, favela yaşamının sadece “yoksulluk görselliği” olarak sunulduğunu söylüyor. Chicago Reader’ın Jonathan Rosenbaum, “Bu film, toplumsal sorunları tarzla örtbas ediyor” diyor. Brezilyalı bir izleyici, Letterboxd’de şöyle yorum yapıyor: “Bu filmler uluslararası ödüller kazanıyor, ama bizim yerel yönetmenlerimiz, farklı hikâyeler anlatmak için bile para bulamıyor.”

Bu eleştirilerin altında yatan soru basit: Kimin hikâyesi anlatılıyor? Kimin para veriyor? Kimin yorumu öne çıkıyor? City of God’un dünya çapında başarısı, Latin Amerika’nın kendi iç sorunlarını dış dünyaya tanıttığını gösterdi. Ama aynı zamanda, bu hikâyelerin sadece yabancı izleyicilerin ilgisini çekecek şekilde, “sıkıcı” ya da “kötü” olarak sunulduğunu da gösterdi.

Roma: Bir evin hikâyesi, bir ülkenin aynası

2018’de, Alfonso Cuarón’un Roma filmi, bu yeni dalganın bir sonraki aşamasını gösterdi. Bu film, City of God gibi bir suç hikâyesi değil, bir evin içi. Bir hizmetkarın, bir ailenin ve bir ülkenin 1970’lerdeki günlük yaşamını anlatıyor. Siyah-beyaz görüntüler, sessiz anlar, uzun kesimler - tamamen farklı bir dil.

Ve bu film, bir dönüm noktası oldu. Netflix, 15 milyon dolar yatırım yaptı. Dünya çapında dağıtım sağladı. Ve Oscar’da, Meksika tarihinde ilk kez bir yabancı dil filmi olarak Roma en iyi yabancı dil filmi ödülünü aldı. Aynı zamanda Cuarón, en iyi yönetmen ödülünü kazandı. Bu, sadece bir yönetmenin başarısı değil, bir sinema akımının kabulünü simgeliyordu.

Roma’da, şiddet yok. Ama baskı var. Sessizlik var. Kadınların, kölelik gibi hizmetkarların, toplumun en alt katmanlarının sessizliği var. Cuarón, kendi çocukluğunu anlatıyor. Ama bu anlatım, bir ülkenin tarihiyle örtüşüyor. Bu film, bir favela değil, bir orta sınıf evi. Ama bu evin içindeki sessizlik, daha çok şey söylüyor.

Genç bir yönetmen, yıldızlı bir gökyüzünde film rulolarından doğan kuşlarla birlikte oturuyor.

Yeni dalga, yeni platformlar

2000’lerde, City of God gibi filmler, Avrupa ve ABD festival yollarıyla dünyaya ulaşıyordu. Bugün, Netflix, Amazon Prime, HBO Max gibi platformlar, Latin Amerika sinemasının ana finansörü. 2018’de bu platformların %22’si Latin Amerika filmlerini finanse ediyordu. 2025’e kadar bu oran %65’e çıkacak.

Bu, hem fırsat hem de risk. Fırsat: Daha fazla film çekilebilir. Daha fazla insan çalışabilir. Risk: Bu filmler artık sadece yerel hikâyeler değil, global platformların algılarına uygun hikâyeler olabilir. Hangi hikâyeler öne çıkarılır? Hangi sesler susturulur?

Brezilya’daki film üretimi, 2019-2022 arasında %40 düştü. Bolsonaro yönetiminin bütçe kesintileri, yerel yapımcıları zor durumda bıraktı. Ama yine de, 2018-2023 arasında Latin Amerika filmleri 37 uluslararası ödül kazandı. Roma gibi filmler, dünya sinemasında yerini aldı. Ama bu başarılar, yerel sinemanın zayıflığına dair bir alarma dönüşmüştür.

Yeni dalga, devam ediyor

City of God’un ardından, Meirelles ve Lund, City of Men adlı bir dizi ve ardından bir film daha yaptı. Bu, favela hayatının sadece bir anını değil, uzun vadeli etkilerini göstermeye çalıştı. Roma’dan sonra, Meksika’dan Peru’ya, Arjantin’den Kolombiya’ya, genç yönetmenler, kendi toplumlarının karmaşık gerçekliklerini anlatmaya devam ediyor.

Bazıları, bu dalganın artık “yeni” olmadığını söylüyor. Ama aslında, bu dalga sadece bir tarz değil, bir tutum. Yerel hikâyeleri, dünya dilinde anlatma isteği. Sessizlikleri, kameraya almak. Yoksulluğu, bir eğlence olarak değil, bir gerçeklik olarak göstermek.

Ve bu tutum, artık bir neslin işareti. 2002’deki bir favela çocuk, 2018’deki bir hizmetkar, 2025’teki bir genç yönetmen - hepsi aynı dili konuşuyor. “Biz varız. Ve bizim hikâyemiz, sadece sizin için değil, bizim için de önemlidir.”

Latin Amerika Yeni Dalga nedir?

Latin Amerika Yeni Dalga, 1990’ların sonunda başlayan ve 2000’lerde yükselen bir sinema akımıdır. Bu dalgada, Brezilya, Meksika, Arjantin gibi ülkelerden genç yönetmenler, yerel toplumsal sorunları - özellikle yoksulluk, şiddet ve sınıf farkları - gerçekçi ve estetik bir dille anlatmaya başladı. Filmler, Hollywood’un tekniklerini kullanırken, kendi kültürel kimliklerini korudu. City of God, Roma ve Y Tu Mama Tambien gibi filmler bu akımın en bilinen örnekleridir.

City of God neden bu kadar önemli?

City of God, Latin Amerika sinemasının dünya çapında tanınmasına neden olan ilk büyük film oldu. 15 milyon dolarlık dünya hasılatıyla, Brezilya tarihinin en çok kazanan filmlerinden biri oldu. Ama en önemlisi, favela yaşamını dış dünyaya gerçekçi bir şekilde tanıttı. Filmdeki aktörlerin çoğu favelalı gençlerdi ve bu, sahne dışı gerçeklikle bağlantı kurdu. Oscar’a aday gösterildi ve dünya çapında 1,7 milyondan fazla kullanıcı tarafından 8,6/10 puanla değerlendirildi.

Roma, City of God’dan nasıl farklı?

Roma, City of God gibi şiddet ve suç hikâyeleri yerine, bir ailenin iç dünyasını ve bir hizmetkarın sessiz yaşamını anlatır. Görüntüleri siyah-beyaz, sesi sakin, kamera hareketleri yavaş ve dikkatli. Bu film, bir toplumsal çığır değil, bir bireysel anı. Ama bu sadecelik, daha derin bir toplumsal eleştiri içeriyor. City of God bir toplumun dışını gösterirken, Roma bir toplumun içini gösteriyor.

Netflix, Latin Amerika sinemasını kurtarıyor mu?

Netflix, Latin Amerika sinemasına büyük finansman sağlıyor. Roma gibi filmler, platform sayesinde dünya çapında izlenebiliyor. Ama bu aynı zamanda bir bağımlılık yaratıyor. Platformlar, sadece kendi vizyonlarına uygun hikâyeleri finanse ediyor. Yerel yönetmenler, artık dünya çapında izlenebilir olmak için, kendi hikâyelerini değiştirmek zorunda kalıyor. Bu, özgürlük mü, yoksa yeni bir kolonyalizm mi? Tartışmaya açık.

Bu yeni dalga hâlâ devam ediyor mu?

Evet, ama farklı bir formda. 2019-2022 arasında Brezilya’da film üretimi %40 düştü çünkü hükümetler bütçe kesintileri yaptı. Ama aynı dönemde, Latin Amerika filmleri 37 uluslararası ödül kazandı. Yeni yönetmenler, daha küçük bütçelerle, daha yerel hikâyelerle, dijital platformlarda kendilerini buluyor. Yeni dalga artık sadece bir tarz değil, bir direniş biçimi. Her film, bir ses. Ve bu sesler, sessizlikten kurtulmak için çabalıyor.

Bir yorum Yaz