La Grande Illusion, sinemanın en derin anti-savaş filmlerinden biri olarak kabul edilir. 1937 yılında çıkan bu Fransız yapımı, sadece bir savaş filmi değil; sınıflar, milliyetçilik ve insanlık arasındaki bağları sorgulayan bir felsefi eser. İlk kez bir İngilizce dışı film olarak En İyi Film Oscar adaylığına layık görüldü. Bu, 1930’ların sonunda, Avrupa’nın yeni bir savaşın eşiğinde olduğu bir dönemde, ne kadar cesaretli bir mesaj taşıdığını gösteriyor.
Ne Zaman, Nasıl ve Kimlerle Yapıldı?
La Grande Illusion, Jean Renoir tarafından yönetildi ve Charles Spaak ile birlikte yazıldı. Yapımcı Nero Films, iki yıl boyunca finansman bulamadı. Sonunda, yıldız aktör Jean Gabin’in ısrarı ve itibarı sayesinde çekimler başladı. Gabin, başrolde Lieutenant Maréchal’ı canlandırıyor. Pierre Fresnay, aristokrat bir Fransız subayı olan Captain de Boëldieu’yu oynuyor. Erich von Stroheim, Alman komutan von Rauffenstein’i, Marcel Dalio ise zengin bir Yahudi bankacı ailesinden gelen Lieutenant Rosenthal’i canlandırıyor.1916, Birinci Dünya Savaşı. Fransız subaylar, Almanlar tarafından yakalanır ve savaş tutsakları haline gelir. Film, onların kaçış girişimlerini anlatıyor. Ama asıl hikâye, bu tutsaklık içindeki insan ilişkileri. Sınıf, milliyet, din-bunlar gerçek sınırlar mı? Yoksa sadece insanların koyduğu kurgular mı?
İnsanlık Üstüne Bir Felsefe
Renoir, sadece savaşın korkusunu göstermiyor. Savaşın arkasındaki yapıyı sorguluyor. Filmde, iki düşman subay-Fransız aristokrat de Boëldieu ve Alman aristokrat von Rauffenstein-birbirlerini tanıyor. Aynı soyluluk kültürüne, aynı şarap türüne, aynı müzikal zevklere sahip. Birbirlerine ‘benim Berlin’de bir kuzenim var’ diyorlar. Savaş, onların birbirlerine olan bağlılıklarını yok edemiyor. Ama bu bağ, bir işçi subay olan Maréchal’le bir Alman askeri arasında kurulamıyor. Bu fark, Renoir’in en güçlü mesajını oluşturuyor: sınıf, milliyetlerden daha güçlü bir bağ.Alman askeri, Maréchal’a sigara ve harmonika veriyor. Dili konuşmuyorlar. Ama bir insani bağ kuruyorlar. Bu sahne, sadece bir yardım değil; bir felsefe. Savaşta bile, insanlık kırılmıyor. Ama bu kırılmazlık, sadece belirli sınıflarda yaşıyor.
Sanatın Teknik İnceliği
Renoir, klasik sinema kurallarını kırıyor. Klasik ‘yakın-ayrı’ çekimler yerine, uzun planlar kullanıyor. Kamera, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerini göstermek için hareket ediyor. Bir pencere, bir kapının arkasında duran bir karakter, bir köprüden geçen bir grup-her şey birbirine bağlı. Pencereler, filmde sadece bir mimari unsur değil; özgürlük, gözlem ve sınırların simgesi. Her pencere, bir dünya kapısını gösteriyor. Bir kısmı serbest, bir kısmı kapalı. Bir kısmı gerçek, bir kısmı hayal.Ses de önemli. 1930’larda sesler genellikle dublajla eklenirdi. Renoir, sesleri sahne içinde canlı olarak kaydetti. Aktörlerin tonları, nefesleri, sessizlikleri bile önemliydi. Bu, karakterlerin iç dünyalarını daha gerçekçi hale getirdi. Von Stroheim’in sesi, soylu bir adamın gururunu taşıyor. Fresnay’ın sesi, bir kaderin kabulüyle yorulmuş. Gabin’in sesi, bir işçi sınıfının direncini yansıtırken, biraz da umutsuzluğu barındırıyor.
Yasaklanan, Yeniden Keşfedilen
Film, Nazi Almanyası tarafından hemen yasaklandı. Joseph Goebbels, onu ‘sinemanın birinci düşmanı’ olarak tanımladı. Savaşın ardından Vichy Fransa’da da bazı sahneler kesildi. Ama 1945’te, Fransa’da Renoir’e ‘Alman yanlısı’ denildi. Bu, Renoir’in Yahudi kökenli olduğu ve filmde Rosenthal gibi güçlü bir Yahudi karakterin varlığıyla çelişiyordu. Hatta Rosenthal, Nazi işgalinden sonra Fransa’dan kaçtı. Bu, filmdeki insanlık mesajının gerçek olduğunu gösteriyor.Orjinal negatif, II. Dünya Savaşı sırasında kaybolmuş gibi görünüyordu. Ama 1950’lerde Moskova arşivlerinde bulundu. Belki de bir Rus kargo ile Toulouse’ya giderken kaybolmuştu. 2016 yılında StudioCanal, 4K formatında tam bir restorasyon yaptı. Bugün, The Criterion Channel, Mubi ve Kanopy gibi platformlarda izlenebiliyor. Fransız eğitim sistemlerinde hâlâ ders konusu.
Diğer Savaş Filmleriyle Karşılaştırma
1930’lardaki All Quiet on the Western Front, savaşın çaresizliğini gösteriyordu. La Grande Illusion ise, savaşın nedenlerini sorguluyor. The Great Escape gibi daha sonraki filmler, milli kahramanlık ve kurtuluşu vurguluyor. Renoir, kurtuluşun değil, insanlığın öncelikli olduğunu söylüyor.Örneğin, Fransız ve İngiliz tutsaklar, Douaumont’un yeniden ele geçirildiğini duyduklarında ‘La Marseillaise’yi beraber söylüyorlar. Bu an, filmdeki sınıf dayanışmasını geçici olarak geçici bir milliyetçilikle değiştirmiş olabilir. Ama Renoir, bunu bir zayıflık olarak değil, bir insanlık anı olarak gösteriyor. Sınıf sınırları, bazen milliyetçilikle örtülüyor. Ama o, sadece bir örtü.
Neden Hâlâ Önemli?
2025’te, sınırlar yeniden inşa ediliyor. Uluslar, göçmenleri kapatıyor, farklı dilleri düşman olarak görüyor. La Grande Illusion’daki bir cümle, bugün daha da geçerli: ‘Frontiers are a human invention, nature doesn’t care.’ Sınırlar, insanlar tarafından yaratılmış. Doğa, bu sınırları tanımaz.2012’de Sight & Sound dergisi, filmin dünya sinemasındaki 6. sırada olduğunu açıkladı. 2002’de 10. sıradaydı. Quentin Tarantino ve Wes Anderson gibi modern yönetmenler, bu filmi referans olarak kullanıyor. Anderson, The Grand Budapest Hotel’da aristokratik bir dünya yaratırken, bu filmi ekip için izletti.
UNESCO, 2013’te filmi Dünya Mirası Listesi’ne aldı. Sadece bir sinema eseri değil; bir insanlık belgesi.
İzleyiciler Ne Diyor?
Rotten Tomatoes’da 98% oranla övgü dolu bir değerlendirme var. 45 eleştirmenin hepsi, filmi ‘insani ve derin bir anti-savaş eseri’ olarak tanımlıyor. Bazı izleyiciler, tempo hakkında yorum yapıyor. 113 dakikalık film, modern izleyiciler için yavaş gelebilir. Ama bu yavaşlık, Renoir’in niyeti. Her an, her sessizlik, her pencere, her sigara, her harmonika sesi bir anlam taşıyor.İnsanlar, bu filmi izledikten sonra ‘Ben daha önce böyle bir film izlememiştim’ diyorlar. Çünkü bu, sadece bir hikâye değil. Bir ayna. Bizim sınıflarımızı, milliyetçiliğimizi, korkularımızı gösteriyor.
La Grande Illusion nedir?
La Grande Illusion, 1937 yılında Jean Renoir tarafından yönetilen, Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman tutsaklığındaki Fransız subayların hikâyesini anlatan bir Fransız sinema eseridir. Sınıf, milliyet ve insanlık arasındaki ilişkileri sorgulayan bu film, sinemanın en önemli anti-savaş filmlerinden biridir ve ilk kez bir İngilizce dışı film olarak Oscar’a aday gösterilmiştir.
Jean Renoir, bu filmde hangi mesajı vermek istemiştir?
Renoir, savaşın en büyük yalanının sınırların gerçek olduğuna inanmak olduğunu göstermek istemiştir. Sınıflar, milliyetlerden daha güçlü bağlar yaratır. Bir aristokrat Alman ve bir aristokrat Fransız, bir işçi Fransızdan daha çok ortak noktaya sahiptir. Bu, savaşın insanlıkla nasıl çeliştiğini gösterir.
Neden film Nazi Almanyası tarafından yasaklandı?
Nazi Almanyası, filmde Almanların insani ve soylu bir şekilde gösterildiğini düşünmüştür. Bu, Nazi propagandasının düşmanı bir şekilde ‘düşmanı insanlaştırmak’ anlamına geliyordu. Ayrıca, filmdeki Yahudi karakterin varlığı da onlar için kabul edilemezdi.
Filmdeki pencere motifi ne anlama gelir?
Pencereler, özgürlüğün ve sınırların simgesidir. Tutsaklar, pencereden dışarıyı izlerken serbestliği hayal ederler. Aynı zamanda, pencere, içeriği ve dışarıyı ayıran bir çizgidir. Renoir, bu simgeyi her sahne içinde kullanarak, insanların birbirlerinden nasıl ayrıldığını gösteriyor.
Filmin günümüzdeki önemi nedir?
Bugün, sınır kapatma, göçmenlere karşı düşmanlık ve milliyetçilik artıyor. La Grande Illusion, bu durumda bir uyarı olarak kalıyor: Sınırlar insanlar tarafından yaratılmıştır, doğa bunları tanımaz. İnsanlık, sınıflar ve ortak değerlerle birleşir, bayraklarla değil.
Bir yorum Yaz