John Wayne Gacy, 1970’lerin sonunda Amerika’nın korkusu oldu. Evinde, çatısında, bahçesinde 33 genç erkeği gömmüş bir baba, işadamı, kostümlü etkinliklerde Pogo the Clown olarak çocuklara gülümseyen biri. Devil in Disguise belgeseli, sadece bir katilin hikayesini anlatmıyor. Bu belgesel, insanın nasıl iki yüzü olabileceğini, toplumun nasıl korkuyu görmezden gelebileceğini ve adaletin ne kadar yavaş çalışabileceğini gösteriyor.
Kimdir John Wayne Gacy?
John Wayne Gacy, 1942’de Chicago’da doğdu. Çocukluğunda babasıyla ciddi çatışmaları vardı. Okulda iyi bir öğrenci, futbol takımında oyuncu, gençlikte biraz tuhaf ama genelde normal biri olarak görülüyordu. 1960’larda inşaat işine girdi, kendi firmasını kurdu, ev aldı, evlendi. 1970’lerde, Chicago’da çocuklara eğlence veren Pogo the Clown olarak tanınıyordu. Lokal festivallerde, hastanelerde, çocuk doğum günlerinde gülümseyen bir clown olarak görünürdü. Ama bu gülümseme, bir maskeydi.
1972’den 1978’e kadar, Gacy en az 33 genç erkeği öldürdü. Çoğu 14-21 yaş arasıydı. Onları evine davet eder, alkollü içkilerle başlardı, sonra onları boğar, sırtını kırdıktan sonra çatısında veya bahçesinde gömerdi. Birçok kurbanı, onunla birlikte bir gece geçirmek için gelen, bir iş teklifi arayan gençlerdi. Kimse onunla ilgili bir şey duymadı. Kimse şüphelenmedi. Çünkü Gacy, toplumun tanıdığı biriydi: başarılı, iyi aile babası, yardımsever.
Belgeselin Yapısı: Sadece Gerçeği mi Anlatıyor?
Devil in Disguise, klasik bir suç belgeseli değil. Burada polis kayıtları, mahkeme transkriptleri, arşiv görüntülerinden çok, kurbanların ailelerinin sesleri öne çıkıyor. Bir annenin, oğlunun son fotoğrafını gösterirken, “Bu çocuk, bir gün gitti. Ama onu kimse aramadı.” diye konuşması, izleyiciyi sarsar. Polislerin, Gacy’yi “sadece bir tuhaf adam” olarak değerlendirdikleri kayıtlar, bugün nasıl bir hata olduğunu gösteriyor.
Belgesel, Gacy’nin mahkeme sürecini de detaylı anlatıyor. Savcılar, onun “sadece bir psikopat” olduğunu savunuyor. Ama mahkeme dosyaları, Gacy’nin kendi avukatlarına bile “Bunu yapmaya devam edeceğim” dediğini gösteriyor. O, suçunun farkındaydı. Ve onu durduracak bir şey yoktu.
Belgeseldeki en çarpıcı sahne, Gacy’nin mahkeme salonunda gülümseyerek kameraya baktığı an. Gözlerinde hiçbir pişmanlık yok. Sadece bir tür soğuk, hesaplı bir huzur. Bu görüntü, izleyiciyi sadece bir cinayetle değil, bir psikolojik boşlukla yüzleşmeye zorluyor.
Toplumun Gözlerini Kapatması
Bu belgesel, Gacy’nin suçlarından çok, toplumun onu nasıl görmediğini anlatıyor. 1970’lerde, genç erkeklerin kaybolması “sadece bir kentteki olay” olarak geçiyordu. Polisler, “gencin kaçtığını” düşünüyordu. Aileler, “belki bir yere gitti” diyordu. Kimse, bir komşunun, bir işverenin, bir clown’un, bu kadar çok çocuğu öldürmüş olabileceğini düşünemiyordu.
Belgeseldeki bir polis memuru, “O kadar çok insanı öldürmüş olabilirdi mi? Bunu kim yapabilir?” diye soruyor. Ve bu soru, 2025’te bile geçerli. Çünkü bugün de, bir komşu, bir öğretmen, bir doktor, bir işveren - biri, yüzüne bakınca “iyi biri” gibi görünen biri, karanlık bir yüzü olabilir. Gacy, bu korkuyu somutlaştırdı. Ve belgesel, bu korkuyu görmezden gelmenin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor.
Psikoloji ve Adalet: Bir Psikopatın Sisteme Uyumu
Gacy, psikolojik olarak bir psikopat olarak tanımlandı. Ama belgesel, bu tanımlamanın yeterli olmadığını gösteriyor. Psikopatlar, yalnızca duyguları olmayan insanlar değil. Onlar, duyguları anlayan, ama onları kullanabilen insanlardır. Gacy, insanların güvenini kazanmak için bir sanatçıydı. Göz teması kuruyordu, hikayeler anlatıyordu, küçük iyilikler yapıyordu. Bu yüzden, onu tanımlamak için “psikopat” demek yeterli değil. Daha çok, bir gizli suçlu olarak tanımlanmalı.
Adalet sistemi, onu 1980’de idam etti. Ama belgesel, idamın bir “çözüm” olmadığını gösteriyor. Çünkü Gacy, bir tekil olay değil, bir sistemsel hataydı. Sistem, onu fark etmedi. Aileler, toplum, polis - hepsi, “iyi biri” gibi görünen birine güventi. Ve bu güven, onu serbest bıraktı.
Belgeselin Gücü: Sadece Bir Cinayet Değil
Devil in Disguise, izleyiciye sadece bir katilin hikayesini değil, bir toplumun nasıl karanlığa kapıldığını gösteriyor. Gacy, bir insan değil, bir simge. O, her zaman “iyi biri” gibi görünenlere güvenmenin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteren bir uyarı.
Belgeseldeki en güçlü sahne, bir kurbanın annesinin, “Ben onu kaybettim. Ama beni kimse dinlemedi.” diye söylemesi. Bu cümle, Gacy’nin suçundan çok, toplumun sessizliğinden kaynaklanıyor. Ve bu sessizlik, bugün de var. Kimse, bir komşunun evindeki tuhaf seslere dikkat etmiyor. Kimse, bir işverenin çocuklara verdiği “özel” takımlara şüpheyle bakmıyor. Kimse, bir “iyi insan”ın arkasında ne sakladığını sormuyor.
Belgesel, bu sessizliği kırmak için yapıldı. Ve bu yüzden, sadece bir suç belgeseli değil, bir toplumsal uyarı.
İzleyici İçin Ne Kalır?
Devil in Disguise’yi izledikten sonra, sadece bir cinayetin hikayesini hatırlamazsın. Bir şeyi fark edersin: gerçek korku, görünmeyenlerde saklı. Bir komşunun bahçesindeki yeni bir çukur. Bir işverenin çocuklara verdiği “özel” hediye. Bir arkadaşın, “beni kimse anlamıyor” diye söylemesi. Bu şeyler, Gacy’nin hikayesindeki ilk işaretlerdi. Ama kimse onları anlamadı.
Belgesel, seni sadece korkutuyor. Seni düşünmeye zorluyor. “Kimin arkasında ne saklı?” sorusunu sormaya. Çünkü Gacy, bir tekil olay değil. O, bir kalıp. Ve bu kalıbı tanımak, onu tekrar yaşamamak için ilk adım.
John Wayne Gacy gerçekten 33 kişiyi öldürdü mü?
Evet. Polis araştırmaları ve mahkeme dosyaları, John Wayne Gacy’nin 1972 ile 1978 arasında en az 33 genç erkeği öldürdüğünü doğruluyor. Bu sayı, onun evinde ve bahçesinde bulunan cesetlerin sayısıyla tutarlı. Bazı kaynaklar 33’ün üzerinde olduğunu söylüyor, ama resmi olarak kabul edilen sayı 33.
Devil in Disguise belgeseli nerede izlenebilir?
Belgesel, 2023’te yayınlandı ve şu anda Amazon Prime Video, Hulu ve Apple TV+ gibi platformlarda izlenebilir. Bazı bölgelerde, Netflix veya YouTube'da da mevcut olabilir. Belgeselin orijinal üretimi, bir true-crime kanalı tarafından yapıldı ve sadece abonelikli platformlarda yayınlandı.
Belgeselde Gacy’nin ailesi konuşuyor mu?
Hayır. Gacy’nin ailesi, belgeselde hiç konuşmuyor. Belgesel, kurbanların ailelerine, polis memurlarına ve mahkeme yetkililerine odaklanıyor. Gacy’nin ailesi, olaylardan sonra tamamen sessiz kaldı ve hiç bir röportaj vermedi. Bu sessizlik, belgeselin bir parçası olarak, toplumun nasıl korkuyu görmezden geldiğini vurguluyor.
Gacy’nin Pogo the Clown kostümü neden korkutucu?
Pogo the Clown kostümü, çocuklara güven veren, eğlence sağlayan bir simgeydi. Gacy, bu kostümü, kurbanlarına güven kazanmak için kullandı. Bir çocuğun, bir clown’un evine girmesi, normal bir şeydi. Ama bu kostüm, aslında bir maskeydi. Korkutucu olan, maske altında neyin saklı olduğuydu. Bu simge, bugün bile çocuklara güven veren figürlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini hatırlatır.
Bu belgesel, gerçek suç belgeselleri arasında neden özel?
Çünkü sadece katili anlatmıyor. Toplumun, sistemin, polisin ve ailelerin nasıl bu kadar uzun süre fark edememiş olduğunu gösteriyor. Gacy’nin hikayesi, diğer seri katillerden farklı. O, bir “kötü adam” değil, bir “iyi insan”tı. Belgesel, bu ikiliği inceliyor. Bu yüzden, diğer belgesellerden daha derin bir psikolojik ve toplumsal analiz sunuyor.