Doğu Avrupa sineması, siyasi baskılar altında bile derin bir insan deneyimini anlatan bir sanat biçimidir.
Doğu Avrupa sineması, Hollywood’un ticari hesaplarıyla hiçbir ortak noktası olmayan bir dil konuşur. Burada kamera, sadece olayları kaydetmez; içsel bir arayışı, bir ruhsal sorgulamayı, hatta bir duaları yansıtır. Bu sinemanın kalbinde Andrei Tarkovsky durur. 1932’de Moskova’da doğan Tarkovsky, sinemayı bir sanat olarak değil, bir ibadet olarak görürdü. Filmlerinde zaman durur, sesler soluk alır, görüntüler nefes tutar. O, sinemayı "zamanla oymak" olarak tanımlardı. Bu, bir filmde 10 dakika boyunca yağmurun yere düşmesini izlemek demektir. Ya da bir atın ölümcül bir şekilde vurulmasını, korkuyla değil, bir kutsal ritüel gibi göstermek demektir.
Tarkovsky’nin "imzalı görüntü"sü, sinemanın en derin etkisini yaratır.
Tarkovsky’nin filmlerinde her görüntü, sadece bir sahne değil, bir anı, bir hatıra, bir ruhsal izdir. Bu kavrama "imzalı görüntü" derdi. Bir çocuk, bir ağaç, bir su damlası - bunlar sadece nesneler değil, duyguların dışa vurumu olurdu. "Andrei Rublev" (1966) filminde, bir atın öldürülmesi sahnesi, sinema tarihinin en tartışmalı anlarından biridir. Tarkovsky, bu sahnenin gerçek hayatta bir atın öldürülmesiyle çekildiğini itiraf etti. O, hayvanları sevdiğini, yaralı kuşları evine getirdiğini söylüyordu. Ama sinemasında, insanın korkunç gerçekliklerini gizlemek yerine, onları açıkça göstermek zorunda olduğunu düşünüyordu. "İnsanlık tarihinin kaçınılmaz bir parçası bu," dedi. Bu çelişki, Tarkovsky’nin sinemasının kalbindeki ikilemi yansıtır: bir ruh, bir yaralı hayvan severken, bir sinemacı olarak korkunç gerçeklikleri izleyicinin yüzüne vurur.
Doğu Avrupa sineması, gerçekliği korkusuzca gösterir.
Hollywood’un hikâyeleri, kahramanlarla doludur. Doğu Avrupa sinemasında kahraman yoktur. Var olan, sıradan bir insan, yorgun bir anne, bir korkuyla dolu öğrenci, bir toprakla bağımlı bir arıcının hikâyesidir. 2019’daki "Honeyland" belgeseli, bu anlayışın modern bir örneğidir. Makedonya’nın bir köyünde yaşayan Hatidze, yalnız başına arılarını besler, balını satar, doğayla bir dengede yaşar. Kamera, onun nefesini, terini, sessizliğini izler. Hiçbir müzik, hiçbir hızlı kesim yoktur. Sadece zaman, hafifçe akar. Bu film, tarihte ilk kez hem En İyi Uluslararası Film hem de En İyi Belgesel dalında Oscar adayı oldu. Neden? Çünkü bu film, bir hikâye değil, bir varoluşu anlatıyor. Tarkovsky’nin "sculpting in time" yöntemi, 50 yıl sonra bile hâlâ geçerli.
Romen Yeni Dalga, Tarkovsky’nin gerçekçiliğini bugüne taşıdı.
2000’lerin başında, Romanya’dan gelen yeni bir dizi sinemacı, Tarkovsky’nin mirasını modern bir şekilde yeniden keşfetti. Cristi Puiu’nun "Stuff and Dough" (2001) filmiyle başlayan bu hareket, 2007’de Cristian Mungiu’nun "4 Aylık, 3 Hafta ve 2 Gün" adlı filmiyle zirveye çıktı. Bu film, yasal olmayan bir abortusun korkunç gerçekliklerini, bir kadının yalnızlığıyla, bir doktorun çaresizliğiyle, bir arabanın geçici bir park yeriyle anlatır. Hiçbir dramatik müzik, hiçbir kahramanlık yoktur. Sadece bir kamera, bir odada, bir yolda, bir hayatın parçalarını izler. Bu film, Cannes’da Altın Palmiye kazandı. Romanya, bir zamanlar Sovyet blokunun bir parçasıydı. Şimdi, Tarkovsky’nin ruhunu taşıyan bir sinema üreten bir ülke.
Doğu Avrupa sineması, Avrupa’nın en çok ödüllendirilen sineması ama en az izleneni.
2023 verilerine göre, Doğu Avrupa sinemaları Avrupa’daki tüm film üretiminin %8.7’sini oluşturur. Ama kasa gelirlerinin sadece %3.2’sini alır. Bu, sinemalarının festival salonlarında değil, alışveriş merkezlerinde değil, yalnızca sinema tutkunlarının ve akademik dergilerin elinde olduğunu gösterir. Cannes, Berlin, Venedik - bu festivaller, Doğu Avrupa sinemasının tek dünya pazarıdır. 1946’dan beri Cannes’da 17 Altın Palmiye, Doğu Avrupa’dan gelmiştir. Bu, Avrupa’nın tüm ödüllerinin %18.5’i demektir. Ama bu filmler, bir kentin sinemasında değil, bir üniversite salonunda, bir arşivde, bir kitapta yaşar. 2015-2022 arasında, Doğu ve Batı Avrupa arasında yapılan işbirlikli yapımlar %37 arttı. Bu, Doğu Avrupa sinemasının kendi ruhunu korurken, daha büyük bütçelere ulaşmasını sağlıyor.
Yeni nesil sinemacılar, Tarkovsky’nin ruhunu dijital çağda yeniden şekillendiriyor.
2023 Berlin Film Festivali’nde, Avusturyalı-Iranlı yönetmen Jessica Hausner’in "Club Zero" adlı filmi, Tarkovsky’nin yavaş tempolu anlatımını modern bir kült hikâyesine uyguladı. Ukraynalı yönetmen Sergei Loznitsa, 2022’de "The Natural History of Destruction" adlı belgeselinde, II. Dünya Savaşı’nın arşiv görüntülerini Tarkovsky tarzında yeniden düzenledi. Romanya’dan Radu Jude, "Bad Luck Banging or Loony Porn" (2021) adlı filmiyle Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazandı. O, Tarkovsky’nin ciddiyetini, sosyal medya, internet ve modern toplumun kaosuyla karıştırıyor. Bu sinemacılar, Tarkovsky’nin ruhunu koruyor ama kamerayı artık bir telefonla, bir küçük dijital kamera ile tutuyorlar. "Honeyland" filminde, kameramanlar, arıların uçtuğu bir dağın tepesinde, sadece bir kamera ve üç pille 1000 saatten fazla görüntü topladılar. Tarkovsky, 35 mm film şeritlerini kullanıyordu. Bugün, bir sinemacı, bir telefonla aynı derinliği yakalayabiliyor.
Doğu Avrupa sineması, sadece bir tarih değil, bir direniş.
2022’den beri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Doğu Avrupa sinemasının yönünü değiştirdi. Ukraynalı sinemacılar, savaşın gerçekliğini, mülteci hikâyelerini, kayıp aileleri, kırılmış şehirleri anlatıyorlar. Nariman Aliev’in "Homeward" (2019) filmi, bir ailenin savaş öncesi ve sonrası yaşamını karşılaştırıyor. 2022’den bu yana, Ukrayna sineması için uluslararası bağışlar %217 arttı. Bu, bir destek değil, bir tanık olma çağrısı. Doğu Avrupa sineması, artık sadece geçmişin bir mirası değil. Bugün, bir insanın nefesini, bir ailenin sessiz ağlamasını, bir arıcının elindeki balın damlasını anlatan bir direniş. Tarkovsky, "Sanat, insanın kendi kendini reddetme çabasıdır," dedi. Bugün, bu sanat, bir filmle bir ülkenin kaybını, bir arıcının doğayı koruma mücadelesini, bir annenin çocuğunu kaybetme korkusunu anlatıyor. Ve bu, sinemanın en büyük gücüdür: gerçekliği, korkusuzca, sessizce, derin bir şekilde göstermek.
Doğu Avrupa sineması, bir kamera ile yazılan bir dua.
Tarkovsky, bir gün şöyle demişti: "İnsanlık, kendi kendisini feda ederek sadece bir şey yaratmıştır: sanatsal bir görüntü. Belki de tüm insan faaliyetinin anlamı, sanatsal bilinçtedir - anlamsız ve kendi çıkarından uzak bir yaratıcı eylemde." Bugün, bu cümle, Romanya’daki bir kadın, Makedonya’daki bir arıcı, Ukrayna’daki bir annenin hikâyesiyle yeniden yazılıyor. Sinema, artık sadece bir eğlence değil. Bir hatırlatma. Bir tanık. Bir duayla dönüşen bir görüntü. Tarkovsky, ölmüş. Ama onun sineması, bir kamera ile hâlâ konuşuyor.
Tarkovsky’nin sineması neden yavaştır?
Tarkovsky, sinemada zamanı "oymak" olarak tanımladı. Yavaş sahneler, izleyicinin düşüncelere dalmasına, görüntülerin ruhsal anlamını kavramasına izin verir. "Stalker" filminde 5 dakikalık bir su akışı sahnesi, sadece bir görüntü değil, bir meditasyondur. Bu, Hollywood’un hızına karşı bir direniştir. Tarkovsky, sinemanın insanı sadece eğlendirmek için değil, derinlemesine düşünmeye zorlamak için olduğunu düşünüyordu.
"Honeyland" neden Oscar adayı oldu?
"Honeyland", bir belgesel olarak tarihte ilk kez hem En İyi Uluslararası Film hem de En İyi Belgesel dalında Oscar adayı oldu. Çünkü bu film, sadece bir arıcının hikâyesi değil, doğanın korunması, küresel ticaretin etkileri ve insanın doğayla dengeli yaşaması gibi evrensel temaları anlatıyor. Tarkovsky’nin "zamanla oyma" yöntemiyle çekildi: sessizlik, yavaş hareket, gerçek yaşamın ritmi. Bu, sinemanın en güçlü hali: gerçekliği, dramatik etkiler olmadan göstermek.
Doğu Avrupa sineması neden kasa gelirleri düşük?
Bu sinema, ticari başarıya değil, sanatsal derinliğe odaklanır. Filmler, genellikle festival salonlarında, üniversite sinemalarında veya dijital arşivlerde izlenir. Kitleye hitap etmek yerine, bir grup izleyiciye hitap eder. Ortalama bir Doğu Avrupa filmi bütçesi 500.000-1.2 milyon euro arasındadır. Hollywood’un 40-60 milyon dolarlık bütçeleriyle karşılaştırıldığında, dağıtım kapasitesi ve pazarlama imkanları çok daha sınırlıdır.
Romanian New Wave, Tarkovsky ile nasıl bağlantılı?
Romanian New Wave, Tarkovsky’nin gerçekçiliğini ve yavaş anlatımı modern bir bağlamda yeniden keşfetti. Cristian Mungiu’nun "4 Aylık, 3 Hafta ve 2 Gün" filminde, bir abortusun korkunç gerçekliği, hiçbir dramatik müzik olmadan, sadece kamera hareketi ve sesle anlatılır. Tarkovsky gibi, bu sinemacılar, insanın içsel dünyasını, siyasi baskıların etkilerini ve toplumsal sessizliği gösterir. Farkı, Tarkovsky’nin ruhsal ve dini sembollerini kullanırken, Romanya’daki sinemacıların daha çok günlük yaşamın gerçekliklerine odaklanmasıdır.
Tarkovsky’nin "imzalı görüntü" kavramı nedir?
"İmzalı görüntü", Tarkovsky’nin sinemasında her görüntünün sadece bir nesne değil, bir duygusal ve ruhsal iz bırakmasıdır. Bir gölge, bir yağmur, bir çiçek - bunlar, izleyicinin zihninde kalıcı bir iz bırakır. Bu, bir fotoğraf değil, bir ruhsal deneyimdir. Tarkovsky, bu görüntüleri, insanın bilinçaltına ulaşmak için kullanırdı. "Andrei Rublev"’deki bir katedral, sadece bir bina değil, bir inançın fiziksel bir yansımasıdır.
Ne yapmalısınız?
Eğer Tarkovsky’nin filmlerini izlemek istiyorsanız, başlayın: "Andrei Rublev", "Stalker", "Solaris". Bunları bir kere izleyin, sonra bir daha. Sessizce. Bir kahveyle, bir kitapla değil. Sadece bir kamera ve bir zamanla. Eğer bu sinemayı anlamak istiyorsanız, "Honeyland" ve "4 Aylık, 3 Hafta ve 2 Gün" filmlerini izleyin. Bu, Tarkovsky’nin mirasının bugün nasıl yaşadığını gösterir. Sinema, sadece izlemek değil, yaşamak demektir. Doğu Avrupa sineması, bu yaşamı korkusuzca anlatır.
Bir yorum Yaz