Arabesk Radyo

Akcentler ve lehçeler, oyuncuların karakterlerine gerçekçilik kattığında sahne üzerindeki etkileri korkutucu derecede güçlü olur. Bir karakterin ağızından çıkan ses, izleyicinin hemen "Bu insan gerçekten öyle konuşur" diye inanmasını sağlar. Ama bu inanç, sadece doğru seslerle değil, doğru niyetle oluşturulur. Bir İskoçyalı köylünün lehçesini taklit etmek, onun dilini kopyalamakla değil, onun yaşam tarzını, tarihini, gülüşünü ve sessizliklerini anlamakla başlar.

Gerçeklik mi, Taklit mi?

Çok fazla oyuncu, bir akcenti öğrenirken sadece ses tonlarını, vurguları ve bazı kelimeleri değiştirir. Bu, bir kıyafet giymek gibi. Gözlerine baktığında, "Bu kişi bir İngiliz değil, bir Türk bir İngiliz taklidi yapıyor" diye anlarsın. Gerçek akcent, vücudun, nefesin, düşünce hızının ve duygusal tepkilerin bir parçasıdır. Bir Avustralyalı karakteri canlandırmak istiyorsan, sadece "mate" demekle yetinme. Onun ne zaman sessiz kalacağını, hangi kelimeleri kısalttığını, hangi sesleri yumuşattığını, hangi duygularla konuşmaya başladığını araştır. Bir Avustralyalı, genellikle bir soruyu sormak yerine, bir yorumla cevap verir. "Evet, bayağı sıcak, değil mi?" diye sormak, "Kıymetli bir gün, değil mi?" demekten çok daha doğal gelir.

Koçluk: Sadece Ses Değil, Kimlik

Bir ses koçu, bir dil hocalığı yapmaz. Bir ses koçu, bir insanın içine girer. Sen bir İtalyan kökenli New Yorklu bir annenin sesini öğreniyorsan, koçun sana sadece "r" sesini nasıl vurgulayacağını göstermez. Seninle birlikte, o kadının çocukluğunu, ailesinin İtalya’dan kaçışını, New York’un sokaklarında çocuklarını büyütmeyi nasıl başardığını, ne zaman gülüp ne zaman sustuğunu konuşur. Bu, bir dil değil, bir yaşam hikayesidir.

İyi bir ses koçu, seni kopyalamak için değil, seni yaşatmak için çalışır. Bir karakterin sesi, onun geçmişinin bir yansımasıdır. Bir savaştan dönen bir asker, bir yaralanmadan sonra nasıl konuşur? Bir çocuk, annesinin ölümünden sonra ne zaman konuşur, ne zaman susar? Bu soruları cevaplamak, akcenti öğrenmekten çok daha derindir.

Yapılan En Büyük Hata: Stereotipler

En çok yapılan hata, lehçeleri bir karikatüre dönüştürmek. İskoçyalılar hep "och!" der, İrlandalılar hep "top of the morning" der, Amerikalılar hep "y’all" der. Bu, gerçek hayatta değil, Hollywood filmlerinde geçerli olan bir aldatmacadır. Gerçek İskoçyalı bir kadın, Edinburgh’dan mı, Glasgow’dan mı, Highlands’ten mi geliyor? Her birinin sesi farklı. Glasgow’lular daha sert, Highlands’liler daha uzun hecelerle konuşur. İrlandalılar bile Dublin’den gelen biriyle Kerry’den gelen biri arasında çok farklı seslere sahiptir.

Bu yüzden, bir akcenti öğrenirken, YouTube videolarına değil, gerçek kayıtlara bak. BBC’nin arşivlerindeki 1950’lerdeki İngiliz köylü röportajları, İrlanda Ulusal Arşivi’ndeki ses kayıtları, New York’un Bronx bölgesindeki 1970’lerdeki sokak röportajları. Bu kayıtlar, seni bir karaktere değil, bir insanın nefesine götürür.

Bir ses koçu ve oyuncu, farklı karakterlerin ses balonlarıyla birlikte, aynada gerçek yüzleri görülüyor.

Ne Zaman Kullanmalı, Ne Zaman Bırakmalı?

Bir akcenti öğrenmek, her rol için gerekli değildir. Bir modern New Yorklu avukatın, İtalyan lehçesiyle konuşması gerekmiyorsa, neden öğreniyorsun? Akcent, karakterin geçmişini destekliyorsa kullan. Aksi halde, izleyiciyi karıştırır. Bir filmde, karakterin kökeni anlatılmıyorsa, seninle birlikte izleyicinin aklında bir soru kalır: "Neden böyle konuşuyor?" Bu soru, hikâyeden uzaklaştırır.

Bazı rollerde, akcentin tamamen olmaması daha güçlü olur. Bir karakter, bir dil değiştirmişse, konuşmasında bir çatışma hissi olmalı. Ama bu çatışma, sesle değil, nefesle, gülüşle, sessizlikle hissedilmeli. Bir İngiliz, Amerika’ya geldikten sonra, her cümlesinin sonunda bir İngilizce vurgu bırakıyorsa, bu, onun kimliğini korumak için verdiği bir mücadele olabilir.

Pratik İpuçları: Gerçekten Öğrenmek

İşte bir akcenti gerçekten öğrenmek için yapman gerekenler:

  1. Her gün 10 dakika, karakterin ait olduğu yerin gerçek ses kayıtlarını dinle. Sadece kulaklarını aç, not almana gerek yok.
  2. Karakterin en çok kullandığı 3 kelimeyi bul. Bunlar, sadece dil değil, duygudur. "Kötü" yerine "çirkin" demesi, onun kendi dünyasını yansıtır.
  3. İlk konuşmalarını, gözlerini kapatıp, kendi sesini kaydederek yap. Sonra, kaydı dinle. Kendini bir yabancı gibi dinle. Ne zaman kendi sesine döndüğünü hissediyorsun?
  4. Bir dil koçuna gitme, bir kültür koçuna git. Kimlik, sesin arkasındadır.
  5. Bir akcenti, bir gün içinde öğrenemezsin. En az 3 hafta, günlük 20 dakika çalışman gerekir. Yüzün kasları, dilin, nefesin, kalbin değişmeli.
Bir çocuk, aynada kendini tanıyamıyor, etrafında stereotipik lehçe klişeleri yere düşmüş.

Yanlış Yol: Sadece Sözlüklerle

Birçok oyuncu, bir lehçe için bir sözlük alır. "İrlandalılar 'you' yerine 'ye' der." Ya da "Amerikalılar 'dance'yi 'dahns' diye telaffuz eder." Bu, bir harita alıp, şehri dolaşmaya çalışmak gibidir. Harita, sokaklardaki sesleri, rüzgârı, kahve dükkanlarındaki gülüşleri göstermez.

Bir akcent, bir sözlük değil, bir ritimdir. Bir İngilizce lehçe, cümlelerin nasıl kesildiğini, hangi kelimelerin yumuşatıldığını, hangi seslerin tamamen silindiğini gösterir. Bir İngilizce lehçede, "going to" sadece "gonna" olmaz. Sıkıştırılmıştır, hafifçe kaymış, nefesin bir parçası haline gelmiştir. Bu, bir sözlükte yazılmaz.

Ne Zaman Bir Akcenti Bırakmalısın?

Bazen, bir akcenti öğrenmek, seni kendinden uzaklaştırır. Bir karakterin sesini almak, senin sesini kaybetmek anlamına gelmez. Eğer bir gün, aynada baktığında, kendi sesini tanıyamıyorsan, dur. Bu, bir rol değil, bir kimlik kaybıdır.

Yüksek performanslı bir oyuncu, bir akcenti sadece karakter için kullanır. Oyuncu, karakterin sesini taşıyabilir, ama kendisi değil. Senin sesin, senin gerçekliğin bir parçasıdır. Onu kaybetmek, oyunculuğunun ruhunu kaybetmek demektir.

Ne Zaman Bir Akcenti Öğrenmeye Değer?

Eğer bir senaryoda karakterin kökeni önemliyse, lehçe önemliyse, o zaman öğren. Eğer bir karakterin ailesi, ülkesi, sosyal sınıfı, savaşları, göçü, yoksunluğu hikâyeyi şekillendiriyorsa, o zaman akcent, hikâyeyi yaşatır. Ama eğer bir karakterin sesi, sadece "daha exotic" görünmesi için kullanılıyorsa, o zaman bırak. Gerçeklik, taklitten daha güçlüdür.

İşte bir gerçeklik: Bir İspanyol kökenli bir kadın, New York’ta yetişmişse, onun İspanyolca lehçesi, sadece dil değil, annesinin yemeklerinde, ailesinin gülüşlerinde, karanlıkta susma biçiminde saklıdır. Senin görevin, bu sesi taklit etmek değil, onu hissetmek.

Bir akcenti öğrenmek için kaç saat çalışmam gerekir?

Bir akcenti gerçekten içselleştirmek, en az 3 hafta, günde 20 dakika yoğun çalışma gerektirir. Sadece bir hafta çalışmak, sesi taklit etmeni sağlar ama onu yaşamaz hale getirmez. Gerçek akcent, vücudun, nefesin ve düşüncenin bir parçası olmalı.

Sadece ses koçlarına mı başvurmalıyım?

Hayır. Ses koçları sana sesleri öğretir, ama kültür koçları sana neden bu seslerin olduğunu anlatır. Bir İskoç lehçesi için, sadece bir ses koçu değil, İskoçya’nın tarihini, göçünü, toplumsal yapısını anlatan biriyle çalışman gerekir. Ses, kökenin bir yansımasıdır.

Bir akcenti çok iyi öğrendim ama karakterle bağ kuramıyorum, neden?

Çünkü sesi, karakterin geçmişini değil, sadece sesini öğrenmişsin. Karakterin nerede büyüdüğü, neyi kaybettiği, hangi duyguyla konuşmaya başladığına bak. Ses, bu hikâyelerin sonucudur. Sesin doğruysa ama içi boşsa, izleyiciye sahne değil, bir ses kaydı gibi gelir.

Yabancı bir lehçe kullanmak, kariyerimi engeller mi?

Hayır, tam tersine. Bir akcenti iyi kullanabilen bir oyuncu, çok daha fazla rol alır. Ama sadece doğru şekilde kullanıldığında. Stereotipik, abartılı veya yanlış bir akcent, seni sınırlar. Gerçekçilik, seni yükseltir.

Kendi lehçemi kullanmak, oyunculuk için yeterli mi?

Evet, özellikle yerel tiyatrolarda veya gerçekçi senaryolarda. Birçok başarılı oyuncu, kendi lehçeleriyle karakterler yaratır. Senin lehçen, senin kökenin bir parçasıdır. Onu sakın gizle. Gerçek oyunculuk, kendi sesinden değil, kendi gerçekliğinden gelir.

Bir yorum Yaz